29 Ocak 2017 Pazar

Kapkara Sayfalar

Karaladıkça köreliyor insan.
Bir sabah oturduğunda kağıdın başına ve bittiğinde kelimelerin, elinden oyuncağı alınmış küçük bir çocuk gibi şaşkın ifadelerle bakınıyorsun etrafına. Çok sevdiğin bir dizinin sonradan gösterilmiş final sahnesini izliyormuşçasına derinleşiyor düşüncelerin. Sonu gelmeyen sevgilerin, yaralandıkça susmanın, adanmışlıkların acısı lodos gibi esiyor ciğerinden içeri.
Susuyorsun sonra... Kimse de sormuyor neden sustuğunu. Boş bir odada loş bir mum ışığının gölgesinde susuyorsun. Duvarları kıskandırıyor suskunluğun. Üzerine yazdıklarının üzeri kapkara olduğunda farkediyorsun, silginin yaptığın hataları silerken bittiğini. Toz taneleri kalıyor parmağında. Biraz da kurşun, karalarken eline bulaşanlardan. Sonra anlıyorsun sevmek asıl yazana değil susana koyuyor. Sohbet de edemiyorsun kimseyle. Hem zaten kim dinler ki seni senin kadar? Her yazındaki tılsımı kim görebilir ki senden başka? Bir süre sonra onlara da susmak zorunda kalıyorsun. Bazen de işte içinde birikiyo böyle her şey, susmaktan miden bulanıyo artık, kusmak zorunda kalıyorsun. Sessiz sedasız kimsenin okumadığı bir köşede kendi kelimelerine dönüp dönüp kendini buluyorsun. Yada kayboluyosun. O kadar yakın oluyo ki bu ikisi birbirine, bir süre sonra ne saçmaladığını sen bile anlamıyorsun.
Ben mutluyum aslında böyle. Çok bir sitemim de yok. Sadece bazen tek eksik "güzelmiş" diyen birilerinin olmayışı oluyor yanında. Yahut bazen tek eksik birilerinin olmayışı oluyor yanında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder