30 Kasım 2017 Perşembe

Şiir Dolu Aylar

Bir aralık geldi takvim yapraklarından ve kasıma kramp girmişçesine acıya acıya sonuna geldim koca ayın. Promosyonlu takvim veren yağmur yemiş bir gazete sayfası gibi biraz biraz aktı mürekkebim. Halbu ki ekimden uzaklaşmak böylesine yormamalıydı beni.
Bir bilsen artık acı veriyor aylar. Zira bir güneşim yok her gece aylardan yansıyacak...

26 Kasım 2017 Pazar

Ve bitmemiş bir gecenin sabahı ben öylece boğuldum, hepsi bu.

7 Kasım 2017 Salı

Dar Sokakların

Dar geçitleri var sokaklarının, yürüdükçe boğulduğum. Kapalı kapılar arasından geçerken alışmışlığın verdiği körlükle kaldırmıyorum bile kafamı. Ayaklarımı izlemek, bu kaldırımlara hala basabildiğimi bilmek yetiyo bazen. Dar geçitleri var sokaklarının, kimsenin umut satmadığı.

Dar geçitleri var sokaklarının, küçüldükçe kaybettiğim gök yüzünü. Yağmur damlalarının olmadığı sağnak fırtınaları var. Bir sel götürmüşçesine bütün çiçekleri sağımdaki kaldırımda bir ot bile kalmamış. Hoş, nemli hala evlerin duvarları. Dar geçitleri var sokaklarının kimsenin şemsiye satmadığı.

Dar geçitleri var sokaklarının, tekmelediğim çıplak ayaklarla. Asfaltın tabanıma yapıştığı, kapkara geçitleri. Dar geçitleri var sokaklarının kimsenin ayakkabı satmadığı.

Dar geçitleri var sokaklarının, ağlamaya utandığım, gizlenerek uyandığım sessiz geçitler. Ne bir ağıt var yakılan ne de tek bir kağıt karalanmış. Ankarada biyerlerde tuzlu sudan uzaksın belli. Dar geçitleri var sokaklarının, kimsenin mendil satmadığı.

Dar geçitleri var sokaklarının, her savaşta vurulduğum, her parmaklıkta tutulduğum geçit vermeyen geçitleri. Ve ne gariptir ki kurşun bir elementten öteye gidemez sokaklarında. Dar geçitleri var sokaklarının kimsenin mermi satmadığı.

Dar geçitleri var sokaklarının, yazdıkça yazdığım. Ama ne vakit başlasam konuşmaya kapanır pencereler. Bütün çocuklar evlerine kaçar. Kimse dinlemez ben haykırırım dize dize. Dar geçitleri var sokaklarının kimsenin şiir satmadığı.

Takıntı ettiğim dar geçitleri var sokaklarının.
Kimsenin beni takmadığı...

6 Kasım 2017 Pazartesi

Bir Sonbahar Portresi

Açamıyorum fotoğraflarını, gözleri değişmiştir çünkü çoktan. Gerçekten bana baktığında tekrar unutmuş olmak istiyorum onları. Hayal kırıklıklarıma bir yenisini ekleyemem.
Açamıyorum fotoğraflarını, alışmam gerek bu kabuslara. Sadece kötü hatırlamam gerek onu. Hatıraların anahtarlarını gizlediğim yerlerden asla çıkarmamam gerek.
En son ne zaman yüzleştim onunla hatırlamıyorum. Yüzlerce yüz geçti gözlerimin önünden ondan sonra. Hiç birini hatırlayamıyorum. Bütün yüzleri silmem lazım, kafamın üzerinde kara bulutlar istiyorum ve bir sağnak bütün geçmişimle arama. Sis çöksün aydınlıklarıma.
Kimseyle tokalaşamıyorum bile ve en çok yakan tenimi, en son onun ellerini tutmamış olmak. Sahi ben hatırlamıyorum ellerine baktığım son dakikayı. Elleri hala aklımda ama.
Diyorum ki bir mum yaksam şimdi, eridikçe eritecek, bittikçe bitirecek bir mum tutuştursam tutuşamadığımız her dakika için. Korkuyorum yakmaya, söndükçe söndürecek biliyorum.
Kitap da okuyamıyorum şimdilerde, okuduğum son yapraklarda onun yazdıkları vardı.
Benim unutmam lazım son iki yılımı. Ama sanki iki yaşındaymışım gibi geliyo her şey. İlk sözcüklerim, ilk ayakkabılarım, ilk adımlarım gibi geliyo her günüm.

Aslında hepimiz yaşıyoruz bir dönemde bunları, bir gün biri geliyo hayatınıza sanki atmış yıl kazanıyosunuz hayattan, mutluluklar içinde geçecek bir atmış yıl. Sonra o atmış yıllık hayaller on dokuz yılınızı da alıp gidiyo sizden. Siz yeniden başlamaya korkarken hayata, kanat çırpamayan bir kuş gibi itiliyosunuz ağaçtan aşağı. "Vay be." diyorsunuz. "Ne ara uzadı bu ağaç bu kadar?"
Bir son bahar akşamı umutlarınızı andıran o sarı yaprakların arasında dökülüveriyorsunuz. Islak toprakta bocalamakla geçiyor yıllar ve kim bilir kaç sağnak alıp götürüyor yolunmuş tüylerinizi. Kaç sığnak çatısız bırakıyor sağnakta sizi.

5 Kasım 2017 Pazar

Bir Seferlik Düş

Ucu Ankaraya varan her rayda hızlanıyor kalbim. İlk ben görmek istediğimden şehri, hep cam kenarı oluyor yolculuklarım. Bir zaman makinasına dönüşüyor trenin takırtılı tekerlek sesleri, geçmişimle yüzleştiğim tatlı melodiler haline geliyor. İlerisi hep korkutuyor beni, bir hayal dünyasına dalıyorum kafamı tren camının garantisine alıp. Tak tak taktak... Tak tak taktak... Garip bir şehirdeyim gelecek kaygısıyla daldığım bu düşte bir adım atmaya dahi korkuyorum ileri. Kimsenin bana psikolojik bir teşhis koyamıycağını düşündüğüm boş sokaklarda geri geri yürümekte buluyorum huzuru. Arkama bakmadan yaşarken hayatı sırt çevirdiğim yerin geleceğim olduğunu farkediyorum. Ya bi taş varsa yolda diyorum, hemen dönüyorum tekrar yüzümü yola. Sonra tekrar anımsıyorum geçmişi tekrar dönüyorum, ve bir endişe daha düşüyor içime ve tekrar dönüyorum ve tekrar ve tekrar. Bir meczup misali döne döne yürürken buluyorum kendimi bu boş sokağın ortasında.  Neden sonra, olduğum yerde durduruyorum kendimi, bir sigara dumanı iyi geliyor baş dönmesine. Derin bir boşluğun içinde düşünmeye başlıyorum düşümde ve bir zaman sonra kaldırıyorum kafamı... Bekleyin bir saniye... Ne taraftan geldim? Nereye gidiyordum ki? En son kaybolduğumda 5 yaşında supermarkette annemin elini bırakmıştım. Yine kayboldum işte, ama bu elimden geçmemiş iz annemin ellerine pek benzemiyor...
Aman be neden kaybolayım ki, neden düzünü bulayım her şeyi ters giden bu dünyanın? Bir kez olsun o düzlük beni bulamaz mı?
Bu derin sorularla otururken kaldırımda sokak loşlaşıyor lambalar yanıp sönmeye başlıyor, hafif hafif savrulmaya başlıyorum sağa sola ve bir Ankara manzarasına açılıyor gözlerim. Tak tak taktak... Tak tak taktak...

24 Ekim 2017 Salı

Yağmur

Biraz toprak ıslansın,
Yağmurlar ölüm kokar.
Bir kaç damla ağlarsın,
Yanakların ölüm kokar.

Yaşamak korkutmaz beni,
Yokluğunsa ölüm kadar.

Ve sen yoksan yanımda

Bu isli seher yağmuru
Üzerime bi kaç damla eker
Koptu şemsiyemin ucu
Islanmak kaza ölüm kader.

17 Ekim 2017 Salı

Anımsı bir şey

Boş bir sahil kenarı kasabasında açıyorum gözlerimi. Gece ne yaşadım hatırlamıyorum, aslına bakarsanız son bir kaç haftayı pek hatırlamıyorum. Denizin kumsalla birleşiminin tam ortasında kumların üzerinde uyuyakalmışım. Parmak uçlarımda kalan güneşin aydınlattığı turuncu saçlara takılıyor gözüm. Doğrulup etrafıma bakıyorum kapıları pencereleri açık, terk edilmiş gibi duran uzun tül perdeleri sallanan o güzel ahşap evi farkedip ona doğru yürüyorum. Ağır ve yorgun adımlarla evin kapısından içeri giriyorum. Durup izlemeye başlıyorum pek de yabancı gibi gelmeyen bu mobilyaları, ürküyorum sonra, iniltili bi sesle üzerime doğru küçük sarı tüyleri olan bi kedi yavrusu geliyor. Tutup çekiyorum onu tozlu parkelerin üzerinden kollarıma alıyorum. Masanın üzerinde duran araba anahtarı etrafta kimse olmadığından olsa gerek çok cazip geliyor o an bana. Minik yalnız bi savaşçıya benzeyen bu kediyi yan koltuğuma koyup başlıyorum terkedilmiş bu şehri gezmeye. İki katlı, küçük, betondan yapılmış bi evin yanından geçerken miyavlamaya başlıyor bu savaşçı adını verdiğim kedi ve tırmalamaya başlıyor camı. Arabayı durdurup kedimi de yanıma alıp gezmeye başlıyorum bu mütevazı evi. Yatak odasında yarım kalmış bi beyaz çikolata buluyorum, klimanın altında kalmış olduğundan olsa gerek erimemiş hala. Onu da alıp pek bir şey olmadığını düşündüğüm bu evden çıkıp arabaya geri dönüyorum. Evin artık boş olduğunu gören savaşçı da benimle geliyor. Basıyorum gaza devam ediyorum kasabayı keşfetmeye. Buruk bi bakış atıyor arkasına savaşçı, belki de eski sahibinin eviydi diye düşünüyorum içimden.
Her şey nasıl olmuştu merak ediyorum, kac gündür uyuyordum ben? Kimlerdi gidenler yada yine kim gideli aylar olmuştu da ben bir kaç gün uyanıktım?

(başka bir blogda zaman zaman bölüm şeklinde hikayeler yazmak istiyorum ancak şimdilik yeni bir blog açmadığım için ilk hikayemin ilk bölümünü burda yazmak istedim.)

15 Ekim 2017 Pazar

Bitkin bir yazı

Bir ekim akşamıydı ölüyorum.
Uğruma öleceğini söyleyen kalpler için ağladım bütün gece ölüyorum.
Duygusuz bildiğiniz hayatımda, ölümsüzdür dediğim sevgiyi kaybettim ölüyorum.
Nefes alıyorum sanıyorsunuz arada bir göğüs kafesim oynayınca,
Eğilin kulak verin ahlarıma, ağzımdan çıkan hayat değil hayaller, öluyorum.
Gözyaşlarım tıkıyor soluk borumu, ağzıma düşen her damlada biraz daha tuzlanıyorum biraz daha gömüyorum kabrimi deniz seviyesine,
Rakımı epey yüksek bir başkentte tek başıma titrerken bu kaldırımlarda, sevdiğim eli tutuyormuşçasına sıkıyorum kazma küreği,
Öluyorum.
Kedi sesleri tırmalıyo kalbimi her inlemede biraz daha kanıyorum, kanadıkça dokülüyor kırmızı damlalarım kimsenin görmediği boş logar kapaklarına,
Ücra bi mahallenin en yüksek çamının altında bir cami kuytusunda boşalıyo kanlarım sokağa,
Bileklerimi kesmişçesine üşüyorum,
Ölüyorum.
Tertemiz geldiğim bu dünyaya pis bir çukurun içinde kapıyorum gözlerimi,
Gözleri geliyor aklıma, bir daha bakmayacak diyorum,
Ölüyorum.
Ne kadar ölmüşü varsa dünyanın hak veriyorum hepsine, erken kurtulanlara özeniyorum,
Boş bir sokak köşesinde kimseden habersiz içinde bir parça demirle ölen küçük bir kız çocuğu düşüyor aklıma,
Belki diyorum, belki denk geliriz tanrının dünyasında belki o dinler beni,
Ölüyorum.
Herkes öldürmüşcesine sevdiğini koparıyorum kalbimden bu kutsal duyguyu,
Ve o olmıycaksa olmasın diye elimden tutan koparıyorum ellerimi,
Düşüyorum her şeye düşkün dünyanızdan,
Geberiyorum.
Ve son sözlerinde farkediyor parmaklarım hayatın en gerçeğini,
Her intihar bir cinayettir.
Ve her ihtimal, yaşanamayacak kadar yorucu.

10 Ekim 2017 Salı

DÜŞünce

Ve bir sabah yine her sabah olduğu gibi tek başına açtığında dünyaya gözlerini, anladı insan. Yalnız uyumak bedenden öte bir şeydi...

25 Eylül 2017 Pazartesi

İlk ayakkabım

Kalbimin en derin yerine gömdüm ilk ayakkabılarımı.
Çıplak ayakla dolaşır oldum dikenli tellerde.
Ne tarafa dönsem yaktı toprağın ateşi yüzümü.
Yüzüme vurdum hatalarımı.
Kimseye gidemez oldum terliklerimle.
Ve bir leyla ile mecnun bölümünde kitlendi bütün sevgilerim.
Atladım tellerden,
Yeni tenler keşfediyordu parmak uçlarım.
Yakıcı ve bir o kadar soğuk tenler.
Kalamıyordum, hiç bir yere ait olamıyordum.
Her gidişim yeni yaralar açıyordu bastığım yerlerde.
Koku alamamaya başladım yada hiç bir yer ilk ayakkabılarımın o naftalin kokusunu veremiyordu artık bana.
Bir sigara daha yaktım atladığım duvarlara karşı.
Sonra döndüm arkamı.
Düştüğüne çıkamıyormuş insan.
Kalktım yürüdüm ağaç kabuklarının üzerinden.
Soyulmuş ağaçlar ne de pürüzsüz oysa ki.
Çürümüş, karıncalanmış dallar çarpıyor kollarıma.
Ve bir bahar rüzgarı esiyor saç diplerime.
Her esintide biraz daha kirleniyorum.
Soyunmuş tabiat ne de güzeldir oysa ki.
Göz yaşlarım tutuşturuyor altımdaki çalıları.
Orman yanıyor, güneş yanıyor.
Taparcasına eğiliyor ağaçlar bir bir.
Her yer toz duman.
Ve bir bahar rüzgarı daha esiyor üzerime.
Kül kedisi gibi çöküyorum ormanın ortasına.
Çıplak ayaklarıma bakıyorum çaresiz.
Böyle böyle saat 12yi geçiyor her masalda.
Dönüp uzatıyorum ayaklarımı epey uzaklaşmış duvara doğru.
Bir sigara daha yakıyorum.
Düşürdüğüm ayakkabılar geliyor aklıma, ya geç kalınırsa diyorum içimden, ya büyürse ayaklarım...

20 Eylül 2017 Çarşamba

Özlüyorum

Şairler kağıtları sözlüyor ıslak ağaçların altında
Ben nemli kirpiklerle gözlerini özlüyorum
Seher şafağı gözlüyor rüzgarlı bir yaz günü
Kafamın dağıldığı her serinlikte özlemini özlüyorum.

Güneş doğuyor seni özlüyorum.
Ay doğuyor seni özlüyorum.
Günler geçiyo hiç değişmiyo hasretin.
Çünkü en çok ne kadar özlenebilirsen
Öyle özlüyorum seni.
Elimi tutsan yanaklarını özlüyorum,
Yanaklarını öpsem, dudaklarını...
Ve ne vakit baksan bana tüm kalbinle özlemini özlüyorum

Mitoz bölünüp her yerine doyasım geliyo aynı anda.
Ama birden fazla olamam ki ben
Bir gözüme baksan diğer gözümle özlüyorum.
Dudaklarıma baksan yanaklarım özlüyor.
Saçlarıma dokunsan ellerim kıskanıyo

Her şeyimle özlüyorum.

Sensiz uyuduğum her gece
Yaşanmamış huzurumuzu özlüyorum

Doysam sana bir kaç dakika
Özlemesem seni,
Özlemimi özlüyorum

Sevmek gitmektir biraz

Ardına bakmadan gidersin bazen.
Bi adımın diğerinin bıraktığı izi ezer.
Bilmezsin gidişlerin kaç kalbe bedel.
Büyüyünce çok canlar yakarsın bazen.
Bazense büyüyemezsin ağlamaktan.
Bazen gidersin
Bazen gidemezsin
Bazen çok, çok gitmek istersin de
Bazen sen zaten paltonu giyersin.

Bi kere alıştım mı gitmeye.
Duramazsın artık oturduğun hiç bir yerde.
Kısa zamanlı soluklanmalarda yaşadığın kadar olur hayat.

Eş zamanlı gidişlerde iyidir bazen.
Kimsenin arkada kalmadığı,
Önümüze bakıcaz lafının hayata geçirildiği gidişler.

Gidişler kadar silişler de önemlidir tabi.
Bazen kolay olur silmek yumuşak ve hafif,
Bazense a101 silgisini eline almış gibi öyle bakakalırsın yanlışlarının ardından.
Yetemediğin yerde daksil gibi eksilirsin bazen biraz.
Her gidiş biraz daha bitirir seni.

Lafı gelmişken söyleyim,
Gitmek de silmek kadar zordur bazen.
Ardına bakmadan bilmediğin sokaklara dalıp kaybolman gerekir,
Yoksa bilirsin yine dönüp dolaşıp bir yolunu bulacağını kürkçü dükkanının.

Öyle işte.
En büyük felsefesidir aşk hayatın.
Bir sonuca varılmayan, önemli olanın yolda olmak olduğu garip bi duygudur.

Hem yazmak da zordur bazen.
Koşarken yazmak daha bi zordur,
Bilmediğin sokaklarda, kokusuz tenlerde kaybolurken kaybettiğini aramak zordur.
Ve zordur bırakmak alışkanlıkları.
Bu loş sokaklara her bakışın sanki kaçtığını anımsatır.
Kime ne yol sorsan uzun uzun anlatır.
Bilirsin bu yabancı kaldırımlara her adımın dizlerini aldatır.

Neyse, ne diyordum?
Gitmek.
Gitmek sevmektendir kimi zaman,
Silmek özlemdendir.
Kaçmak bazen onda dokuz adamlıktandır.

Velev ki
Efkar, düşlerdendir kimi zaman.
Tekrar düşenlerdir aşık olan.
Yanacağını bile bile düşenlerdir.
Işığı koklayanlardır.
Zordur yaklaşmak ateşe.
Ama bir kere aldıysan güneşin kokusunu, tutuşur kalbin, ne  dünya tatmin eder seni ne de kainatın güzelliği. Yine de bilirsin tekrar yaklaşmaman gerektiğini.
Ve sen bi sigara daha yakarsın önündeki uzun yollara, alırsın paltonu yine gidersin.

Güçlendirir bu gidişler seni.
Adam gibi bir adamın da dediği gibi "bir kere aldıysan güneşin kokusunu dünyanın amına koysalar umrunda olmaz."

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Hoşgelmedin sonbahar

Bir seferlik bir seydi bizimkisi,
Bir sefer ki sorma,
Mürettebat teferruat kaliyor,
Hep hırçın dalgalar gözlerinde,
Tekerrürden ibaret sana yazılan sözler,
Özlerinde tüm şiirler aynı.
Sahi biz, üst üste düşen yapraklar misaliydik biraz biraz.
Sonbaharın en olgun sarısı bizdik,
Bu kez pek de hoş gelmemişti son bahar o ayrı.

Ama bir seferlik bir şeydi bizimkisi,
Bir seferlik gemiydi bu hikaye.
Gidişi, varışı, rotası meçhul.
Bu sefer hakkında bilinen tek şey,
Biz yola çıktımı yakılacak limanlardı.

Bir seferlik bir şeydi bizimkisi,
Bir seferde dünyayı dolaşmaktı belki de,
Herkesin "bir tanem"lerle yaşayamadığını
Bir tanede aramaktı.
Kömürleşmiş dünyada
Elmas arayan "eski" kafalılardık biraz da.

Dedim ya,
Bir seferlik bir şeydi bizimkisi,
Aynı sefer taşına birlikte kaşık sokmaktı.

Sahipsiz denizlere açılmaktı gecenin köründe,
Kaptansız yelkenlere açılmaktı gözlerinin ferinde.
Bazen de aramaktı simanı, bir deniz fenerinde.

Ne olursa olsun,
Bir seferlik bir şeydi bizimkisi,
Kimseler de yaşayamaz başka,
Kimselerde yaşanamaz başka.
Yazı olmayacak bir sonbahardı bizimkisi,
Zira bir gülüşün tutuyordu güneşi,
Ne tutulma oluyordu senden sonra,
Ne de tutunacak bir dal.

Ah be dünya güzeli,
Bir seferlik bir şeydi bizimkisi.
Seksen günde aşkı alem etmiştik seninle.

Bir seyir defteri yazamadım seferimize,
Nasıl yazacaktım ki,
Defter, kitap zaten dalmış gözlerinin seyrine,
Bari gözlerine bir şeyler karalayım desem,
Köşede boynu bükük kalemin.

Bir seferlik bir şeydi bizimkisi,
Seherlere sığmayan kıskanç gecelerin,
En masum karanlığıdır bu kağıda dökülen.

Yahut belki de kim bilir,
Bir seherlik bir şeydi bizimkisi,
Ve bir sabah öylece,
Çekip gittin,
O kadar...
Günaydın aydınlanmayacak günler

22 Ağustos 2017 Salı

Kaybetmek

Kaybetmek
Bir bucuk yılı bir buçuk dakikada mesela,
Yada 23 yılı tek bir cümlede.
Kaybetmek
Başından vurulan misketlerin dağılıp diğer bir el tarafından toplanması.
Kaybetmek
İlerde bakarız diye biriktirilen fotoğraf arşivinin tümünü sil seçeneği ile silinememesi,
Üzerine basa basa tek tek ezmek tüm anıları.

Kaybetmek aklını belirsiz bir sabah nereye gittiğini bilemeden,
Seher rüzgarlarında dalgalı bir denize yol alan mazinin gemisinin hep bir iz bırakması limanda,
Ya kırılmış iskele odunları ya da yıllarca yankılanacak boru seslerinin kalması şehirde.
Kaybetmek
Bağışıklık hissi el sallamaya,
Ve bağımlılık sebebi boş kaldırım manzaralarının.
Kaybetmek
Bir hayali, sevgiliyi, aileyi kaybetmek,
Kendini kaybetmek beden değiştirmeden.
Ve kaybetmek kelimelerin gücünü, yine yazdıracak olandan.

Kaybetmek
Ölüm kelimesinin anlamını karşılamak.

Kaybetmek
Edip, etmediğini bilmeden.

14 Mayıs 2017 Pazar

Sen Daha Güzelsin

Giden her boş mesaj ekrana düşen gözyaşlarımdı ama sen bunu da bilmeyeceksin.
Dengesiz bi anımda sağ baş parmağımı kontrol edememişim say.

Uyuşturucu gibi bişeysin benim için,
Almaya doyamadığım, bazen çok mutlu eden, bazense hayata küstüren.
Mesela kavga ettiğimizde neden gidemem senden bilmem.
Beni ittiğinde neden sayarım yerimde, uzaklaşan düşüncelerle bilmem.
Beni mutsuz ettiğinde neden hala gözlerine baktığımda sevinirim bilmem.

Tek bildiğim güzel kız,
Güzel seni sevmek.
Mutsuzken bile.

Velev ki güzel kız,
Mutluluk güzel şey.
Ama sen
Daha güzelsin.

11 Mayıs 2017 Perşembe

Bir gece vakti

Ve akşam oldu ve sabah oldu.
Ve bir gece yüzü görmedik biz.
Gün yüzü görememiş yüzlerce yüze inat,
Hiç bir gece süzemedim yüzünü.
Sahi ben hiç izlemedim gözlerini bir gece vakti.

Gündüzleri dahi parlıyor gözlerin.
Ve ben hiç bir zaman izleyemedim gözlerinin ay ışığını kestiğini.
Ağladığın geceler hep dolunay oluyor sen bilmezsin,
Erken uyuduğun vakit, ay kayboluyo gökyüzünden.
Sahi ayın bu erken yatışları senin mi yüzünden?
Güneş görmeyen ay parlar mı yüzünden?
Bilemezsin, kaç gecenin sabahı gelmedi gözlerinden?
Yoruldum artık dilemekten,
Bilemezsin kaç yıldız kaydı düşümden.
Ben de bilmem ya pek.
Tek bildiğim, ben hiç izlemedim gözlerini bir gece vakti.

Yaşamadığım bir şeyin özlemini çekmek saçma belki.
Yazamadığım şeyleri gözlerine dökmek gibi.
Yatamadığım geceler var sözlerimde,
Yazmak değil de ölmek gibi
Ki ölüm nedir bilmem ben,
Ben hiç izlemedim gözlerini bir gece vakti.

Sen bana baktığında dünyam döner bazen.
Gün döner, güneşim döner,
Gözlerim kararır,
Yine de gece olmaz.
Ve ben yine izleyemem gözlerini bir gece vakti.
Adınla karalananlar geceden sayılmazsa tabi.

13 Nisan 2017 Perşembe

Big Bang

Sanki yanına uzanmışım, nasıl doğduğunu bilmediğimiz bu dünyada, yıldızları izliyoruz.
Binlerce yıldız aynı anda bizi izliyor.
Kim bilir belki de cennetteyiz diyorum içimden.
Gözlerine bakıyorum, bir kaçı kayıyor gökyüzünden,
Göğsüme çarpıyor.
Içimde tarifsiz bir şeyler patlıyor,
Git gide büyüyor bu patlama,
Patlayan parcalardan yeni parçalar oluşuyor kalbimde,
Yüzyıllar bir anda geçiyor zamansız gibi geliyor her şey.
Elini tutuyorum sonra,
Tutuşuyoruz,
Biz tutuştukça içimdeki güneş alev alıyo.
Isındıkça hayat buluyo bedenim.
Tanıdık bir ses duyuyorum içerden,
Sonra kulak veriyorum bu patlamaya.

Sanki yanına uzanmışım, nasıl doğduğunu bilmediğimiz bu dünyada, yıldızları izliyoruz.
Kim bilir belki de cennetteyiz diyorum icimden...

26 Mart 2017 Pazar

Nisan

Gökyüzündür bulutlar,
Ağaçlar çiçekler, hepsi gökyüzündür
Denizler, denizler bazen dalgasızdır, ve okyanuslar kadar ıssız bazen.
Bazen sargısızdır hisler.
Bazı gülüşler dikilemiycek kadar derin.
İşte denizler, okyanuslar, gülüşler, o karmakarışık hisler felan, hepsi gökyüzündür.
Gök yüzündür bazı geceler.
Gökyüzündür hüzün.
Gök hüzündür.
Ve tutulacak dilek kalmamıdığında artık gökyüzünden.
Bir anlamı olmaz yıldızları kaydırmanın.
Kayan sadece dunyalarimiz olur.
Unutuluruz kaydıkça göklerden.
Bir Nisan yağmurunda ıslatılmış ahmaklığımız gelir akla.
Bir de Martın bitiminde oluşan o Nisanın özlemi.

Ve Nisanın ıslaklığı düşer elmacık kemiklerimize,
Gökyüzünden düşer dediğimiz o üç elma yerini elmaciktaki üç damla yaşa bırakır bazı gece...

22 Mart 2017 Çarşamba

Bir Değişik Yazı

Değişmek,olunandan farklı bir hal almak
Her şey olabilir değişmek.
Sevişmek değişmektir mesela, sevmemek de öyle.
Değişim aslında başı olmayan bir şeydir tıpkı tanrı gibi, ve hükmeder insana.
Insanlar değişir, dünya değişir, nesil değişir.
Değişmek değişmez.
Peki ya sevmek?
Sevmek de değişmez.
Sevmek zaten bu dünyadaki en değişik şeydir.
Değişik birini seversin sonra gitgide o olursun sen de değişirsin.
Bir bakmışsın herkes sana çok değiştiğini söylüyor.
Olsun be dersin, beni ben olduğum için seven birileri de var.
Sonra farkına varırsın ki sen kendinde değilsin.

Bir bitkinin büyümesinden tutun da bütün ormanın yanmasına kadar her şey değişimdir.
Yapmakta değişimdir yıkmak da,
Gitmek de gidememek de,
Yaşamak da ölmek de,
Susmak da yazmak da değişimdir.

Evet evet yazmak, yazmak en güzel değişimdir.
Yazmak, hayata en güzel "fuck off" deyişimdir.

27 Şubat 2017 Pazartesi

Herşeyde sen olursun

Sevmek güzel,
Gülmek de öyle.
Başka bir bedende kalp atışlarını duymak güzel.
Ve güzel, gülerken gözlerin.

Özlemek üzer,
Görmek de öyle.
Yavaşlayan ve kısılan bir kalp ritmi üzer.
Ve üzer, uzaklaşırken gözlerin.

Sana doğru uzanır yollarım.
Bazen kapatırsın kapılarını.
Yenikapılar açarım,
İstanbul gibi severim seni.
Ne istersen söyle bana,
Ben her şeyde seni anlatırım.
Parlak gözlerinden gölgeme bahsederim mesela.
Bir inci tanesinde de yolda gördüğüm sıradan bir midyecide de sen olursun.
Sen, sen olursun. Ben, ben kalamam.

30 Ocak 2017 Pazartesi

Hayal Küskünü

Ben hayallerine küsen adam
Kepenk kapatsın beni gören esnaf.
Uğradığım bütün sahil kasabaları yaksın ahşap evlerini.
Renkler solsun yok artık renkli hiç bir şey.
Ne bir yüz görmek istiyorum ilerde ne de bir cisim.
Ben hayallerine küsen adam,
Bakmak istemiyorum geleceğe umutla.
Ve sen, sen, ve sen, ve sizler beni bu duruma getiren her ne varsa,
Görmek istemiyorum artık sizi.
Yalnız hayallerimi değil yüzlerinizide siliyorum hafızamdan.

Kağıttan yaptığım kaç gemim varsa içi su dolu mavi kovamda, kaça katlanabiliyorsa bir kağıt o kadar katladınız hepsini.
Sararan yapraklar ilham olurdu bana, aman dediniz, toplattınız.
Gökkuşaklarına iluzyon dediniz, yıldızlar sönmüştür belki dediniz.
Ulan pamuk şekerin pamuğuna bile göz diktiniz.
Ve beni hayallerine küsen adamı, beni büyüttünüz.
Dünyama açılan pencereler birbir kırıldığında umursamıyordum elimdeki cam kırıklarını, cam kanatır cam iyileşir, hayal öyle değil ki, bir kırıldımı tam kesiyor damarlarını.
Büyüdükçe buna da alıştım tabi.
Büyümek zaten alışmakmış buna da alıştım.

Büyüdükçe biraz daha küstüm herkese, her şeye biraz daha küstüm.
Bu da oldu sonunda.
Ben hayallerine küsen adam, hepinize küstüm.
Titaniğe bilet kazanmış aptal ve şanslı(!) bir hergeleden farksız oldu umutlarım.

Ben hayallerine küsen adam, her köşe başında ben varım. Kirlenmiş bir yüzde, küflenmiş ekmekte, yazılmamış şiirlerde, gidilmemiş hiç görülmemiş yerlerde, bir gül bahçesinde örneğin, yada bir bahar sabahında, her anında her mevsiminde hayatın ben varım.
Ben hayallerine küsen adam ben hep varım hep olucam.
Ve ben hep mutsuzum hep ölücem.

Bazen de diyorum ki içimden.
Sen hayalperest, devam et bu haline.
Belki de hayaller gerçek dünyadır.
Kafamıza sert bir yeşilçam odunuyla vurulmuştur da hafızamızı kaybetmişizdir.
Hatırlayabildiğimiz kadarını yaşıyoruzdur.
Sahi belki de biz eskiden mutluyuzdur.
Belki diyorum biz bile hala umutluyuzdur?

Ben hayallerine küsen adam,
Geceden kalmayım bir seher vaktinde.
Şiir sarhoşu olmuşum yine ben,
Yazacak gücüm de kalmamış takatim de.

Ben hayallerine küsen adam,
Karaladım işte bir kaç dize.
Ve ben hayal küskünü,
Bir hayalden yazıyorum size.

29 Ocak 2017 Pazar

Kapkara Sayfalar

Karaladıkça köreliyor insan.
Bir sabah oturduğunda kağıdın başına ve bittiğinde kelimelerin, elinden oyuncağı alınmış küçük bir çocuk gibi şaşkın ifadelerle bakınıyorsun etrafına. Çok sevdiğin bir dizinin sonradan gösterilmiş final sahnesini izliyormuşçasına derinleşiyor düşüncelerin. Sonu gelmeyen sevgilerin, yaralandıkça susmanın, adanmışlıkların acısı lodos gibi esiyor ciğerinden içeri.
Susuyorsun sonra... Kimse de sormuyor neden sustuğunu. Boş bir odada loş bir mum ışığının gölgesinde susuyorsun. Duvarları kıskandırıyor suskunluğun. Üzerine yazdıklarının üzeri kapkara olduğunda farkediyorsun, silginin yaptığın hataları silerken bittiğini. Toz taneleri kalıyor parmağında. Biraz da kurşun, karalarken eline bulaşanlardan. Sonra anlıyorsun sevmek asıl yazana değil susana koyuyor. Sohbet de edemiyorsun kimseyle. Hem zaten kim dinler ki seni senin kadar? Her yazındaki tılsımı kim görebilir ki senden başka? Bir süre sonra onlara da susmak zorunda kalıyorsun. Bazen de işte içinde birikiyo böyle her şey, susmaktan miden bulanıyo artık, kusmak zorunda kalıyorsun. Sessiz sedasız kimsenin okumadığı bir köşede kendi kelimelerine dönüp dönüp kendini buluyorsun. Yada kayboluyosun. O kadar yakın oluyo ki bu ikisi birbirine, bir süre sonra ne saçmaladığını sen bile anlamıyorsun.
Ben mutluyum aslında böyle. Çok bir sitemim de yok. Sadece bazen tek eksik "güzelmiş" diyen birilerinin olmayışı oluyor yanında. Yahut bazen tek eksik birilerinin olmayışı oluyor yanında.