24 Ekim 2017 Salı

Yağmur

Biraz toprak ıslansın,
Yağmurlar ölüm kokar.
Bir kaç damla ağlarsın,
Yanakların ölüm kokar.

Yaşamak korkutmaz beni,
Yokluğunsa ölüm kadar.

Ve sen yoksan yanımda

Bu isli seher yağmuru
Üzerime bi kaç damla eker
Koptu şemsiyemin ucu
Islanmak kaza ölüm kader.

17 Ekim 2017 Salı

Anımsı bir şey

Boş bir sahil kenarı kasabasında açıyorum gözlerimi. Gece ne yaşadım hatırlamıyorum, aslına bakarsanız son bir kaç haftayı pek hatırlamıyorum. Denizin kumsalla birleşiminin tam ortasında kumların üzerinde uyuyakalmışım. Parmak uçlarımda kalan güneşin aydınlattığı turuncu saçlara takılıyor gözüm. Doğrulup etrafıma bakıyorum kapıları pencereleri açık, terk edilmiş gibi duran uzun tül perdeleri sallanan o güzel ahşap evi farkedip ona doğru yürüyorum. Ağır ve yorgun adımlarla evin kapısından içeri giriyorum. Durup izlemeye başlıyorum pek de yabancı gibi gelmeyen bu mobilyaları, ürküyorum sonra, iniltili bi sesle üzerime doğru küçük sarı tüyleri olan bi kedi yavrusu geliyor. Tutup çekiyorum onu tozlu parkelerin üzerinden kollarıma alıyorum. Masanın üzerinde duran araba anahtarı etrafta kimse olmadığından olsa gerek çok cazip geliyor o an bana. Minik yalnız bi savaşçıya benzeyen bu kediyi yan koltuğuma koyup başlıyorum terkedilmiş bu şehri gezmeye. İki katlı, küçük, betondan yapılmış bi evin yanından geçerken miyavlamaya başlıyor bu savaşçı adını verdiğim kedi ve tırmalamaya başlıyor camı. Arabayı durdurup kedimi de yanıma alıp gezmeye başlıyorum bu mütevazı evi. Yatak odasında yarım kalmış bi beyaz çikolata buluyorum, klimanın altında kalmış olduğundan olsa gerek erimemiş hala. Onu da alıp pek bir şey olmadığını düşündüğüm bu evden çıkıp arabaya geri dönüyorum. Evin artık boş olduğunu gören savaşçı da benimle geliyor. Basıyorum gaza devam ediyorum kasabayı keşfetmeye. Buruk bi bakış atıyor arkasına savaşçı, belki de eski sahibinin eviydi diye düşünüyorum içimden.
Her şey nasıl olmuştu merak ediyorum, kac gündür uyuyordum ben? Kimlerdi gidenler yada yine kim gideli aylar olmuştu da ben bir kaç gün uyanıktım?

(başka bir blogda zaman zaman bölüm şeklinde hikayeler yazmak istiyorum ancak şimdilik yeni bir blog açmadığım için ilk hikayemin ilk bölümünü burda yazmak istedim.)

15 Ekim 2017 Pazar

Bitkin bir yazı

Bir ekim akşamıydı ölüyorum.
Uğruma öleceğini söyleyen kalpler için ağladım bütün gece ölüyorum.
Duygusuz bildiğiniz hayatımda, ölümsüzdür dediğim sevgiyi kaybettim ölüyorum.
Nefes alıyorum sanıyorsunuz arada bir göğüs kafesim oynayınca,
Eğilin kulak verin ahlarıma, ağzımdan çıkan hayat değil hayaller, öluyorum.
Gözyaşlarım tıkıyor soluk borumu, ağzıma düşen her damlada biraz daha tuzlanıyorum biraz daha gömüyorum kabrimi deniz seviyesine,
Rakımı epey yüksek bir başkentte tek başıma titrerken bu kaldırımlarda, sevdiğim eli tutuyormuşçasına sıkıyorum kazma küreği,
Öluyorum.
Kedi sesleri tırmalıyo kalbimi her inlemede biraz daha kanıyorum, kanadıkça dokülüyor kırmızı damlalarım kimsenin görmediği boş logar kapaklarına,
Ücra bi mahallenin en yüksek çamının altında bir cami kuytusunda boşalıyo kanlarım sokağa,
Bileklerimi kesmişçesine üşüyorum,
Ölüyorum.
Tertemiz geldiğim bu dünyaya pis bir çukurun içinde kapıyorum gözlerimi,
Gözleri geliyor aklıma, bir daha bakmayacak diyorum,
Ölüyorum.
Ne kadar ölmüşü varsa dünyanın hak veriyorum hepsine, erken kurtulanlara özeniyorum,
Boş bir sokak köşesinde kimseden habersiz içinde bir parça demirle ölen küçük bir kız çocuğu düşüyor aklıma,
Belki diyorum, belki denk geliriz tanrının dünyasında belki o dinler beni,
Ölüyorum.
Herkes öldürmüşcesine sevdiğini koparıyorum kalbimden bu kutsal duyguyu,
Ve o olmıycaksa olmasın diye elimden tutan koparıyorum ellerimi,
Düşüyorum her şeye düşkün dünyanızdan,
Geberiyorum.
Ve son sözlerinde farkediyor parmaklarım hayatın en gerçeğini,
Her intihar bir cinayettir.
Ve her ihtimal, yaşanamayacak kadar yorucu.

10 Ekim 2017 Salı

DÜŞünce

Ve bir sabah yine her sabah olduğu gibi tek başına açtığında dünyaya gözlerini, anladı insan. Yalnız uyumak bedenden öte bir şeydi...