9 Kasım 2019 Cumartesi

-

Eksik bir şey mi var hayatımda diyorum bazen.
Evet, duygusal bir komedi dizisinin müziğine önsöz olarak yazasım geliyor hayatımı.
Büyük zaferler alıyorum bazen büyük yenilgiler, eksiliyorum. Yolum uzun bitmiyor dinleniyorum köşelerde eksiliyorum. Artıyo yaşlarım artıyo adımlarım hiç durmuyorum ama eksiliyorum her bir artışta. Bir dost eksiliyorum bazen, bir sevgi, bir göz, kurduğum her cümlede bir söz eksiliyorum.
Hayaller çiziyorum bazen kağıtlara, zaman geçiyor üzerlerini eksiliyorum. Başardığım her şeyde dahi eksiliyorum. Bu berduş hüznün cehennemi çok harlı, bırakmıyor sönüyüm. Sevinmem gerek bazen biliyorum ama sevincim de eksildi cennetim gibi. Bir son planlamıyorum artık tükenicem biliyorum eksile eksile. Bırakamıyorum eskiyi eskide. Kaldırımda bile olsa dönüp bakıyorum üzerine bastığım her çiçeğe.

Eksik bişeyler kalıyor boyadığım her resimde, yazdığım her şiirde bir eksiklik kalıyor. Hiç bir eserin altına atamıyorum imzamı. Aramıyorum da artık bu eksikliği. Kabullenilmiş bir çaresizliğim var artık.

Ne kadar kalabalık olursam olayım biliyorum, bir eksiklik var bu fazlalıkta.

1 Kasım 2019 Cuma

Değme

Dokunduğum her tenden alıyorsun intikamını, 
Çaldığım her tel saçlarından bahsediyor,
Parfümünü yastığıma sıkıyorum ama yetmiyor,
Sen kokmuyor her yattığım.

Dokunduğum her kalpten alıyorsun intikamını.
Kilidi kırılmış bir anahtar kadar değersizleşti sevgim.
Kimse değmiyor artık.
Kimse değmez.
Çünkü değdikçe anlıyorum, bir damlası zehirliyor kana kana içirdiğinin.

6 Eylül 2019 Cuma

İmza

Tükeniyorum ve artık güller atıyorum yollarını açık ettiklerimin ayaklarına.
Bir tek bana batıyor dikenleri mühim değil, üzerine uzandığım bu gri asfaltın soğuğu daha derinine işliyor tenimin.
Gülüp geçemediklerim ezip geçiyor bütün tebessümlerimi.
Vazgeçemediklerim az geçmiyor aklımdan tükeniyorum.
Maskesi dahi somurtan hasta bir palyaçoyum ben, iyileşmiyor derinlerimi kemiren bu her neyse artık.
Pek bir şey bilmiyorum kendim hakkında, yirmi bir yıldır hiç tanıyamamışım bu dengesizi. Pişmanlık, nefret, kin, özlem, sevgi, ihanet, dostluk yahut her ne boksa bu beni tüketen bilmiyorum. Ben sadece tükeniyorum. 
Tıpkı imzamı attığım tüm hayatlara değmiş tükenmez dediğim kalemim gibi.

21 Temmuz 2019 Pazar

Gül

Geceleri yüksek bir uçurumdan sallandırasım geliyor bütün gün doğumlarını.
Söndüresim geliyor tüm mumlarını bir zerdüştün tek nefeste.
Tenine çarpıyor nefesim.
Yarım kalıyor ölüm heveslerim.
Bir kere aldığımda kokunu gelmiyor gidesim.
Sevesim geliyor.
Bir cenazenin ortasında, gülesim geliyor

Soldurayım diyorum susuz kalmış çiçeklerimi.
Ve doldurayım heybemi kuru yapraklarıyla bu boşvermişliğin.
Geceleri yüksek bir uçurumdan sallandırayım diyorum bütün gün doğumlarını.
Bilirim dayanıklıdır kardelenler ama yitirirsem güneşimi gül üşür.
Geceleri dudaklarıma değiyor gülüşün.
Yarım kalıyor ölüm düşüm.
Tüm düşkünlüklerimi arasına koydum dudaklarının gelmiyor ölesim.
Sevesim geliyor.
Bir cenazenin ortasında, gülesim geliyor.

Darılma bana, dayanamam küskünlüğüne.
Yüzüne layık tek çiçeği eksiltme dudaklarından gül.
Ama sayılı diyorlar vaktime gelmiyor ölesim.
Sevesim geliyor.
Bir cenazenin ortasında gül, leşim geliyor.

14 Temmuz 2019 Pazar

Alınmak Üzerine

Ben karalıyorum işte bir şeyler alınma üzerine.
Adın geçmez, duyamazsın bir kıza şiir yazdığımı, göremezsin rengini sararmış kağıtlarımda alınma üzerine.
Bir çiçeğe, yarım kalmış kitaplara bazen, bazen hatrı kalmış kahvelere bahsederim ama seninle yok bir derdim.
Bir yaprağı, ayraçları, fincanları kıskandıran güzelliğine konuşurum geceleri alınma üzerine.
Alınır bazı şiirler eksik kaldığında heceleri sen alınma üzerine.
Konuşurum boş boş sevilme, darılma, alınma üzerine.
Ettiğim her sözü, yaktığım her közü ve her tözünü kalbimin alınma üzerine.
Hem ben beceremem tasvirini sana yazmam, ama seyrettiririm manzaranı bütün benzetmelerine susarlar onlar alınsın sen alınma.
Hiç bir şeyi koyamam yine de her şeyi yazabilirim senin yerine.
Ama bu gece soluk duruyor yıldızlar gölge etmesinler, alınma üzerine.

Destansı bi kaftan dikerim tüm güzelliklerinden tabiatın. Askıda hoş durur incitmez kimseyi bu kumaş ama teklesin istemem kalbim. Bu yüzden bil yakışacağını tenine yine de orda kalsın alınma üzerine.

13 Temmuz 2019 Cumartesi

Şerefe

Yüzler geliyor ve onlar gidiyor bazen hayattan. Ah şarabım, umrumda olmuyor kaç kalbi yaraladığım, kaç kez yaraladığım kalbimi. Değilen sevgilerin, değmeyen gecelerin, okşanan saçların tutulmuyor bazen hesabı. Yine de kimde hayat bulursa bulsun, özlüyor insan sevdiği bir tene dokunmayı.

Yüzler geliyor ve onlar, gidiyor bazen hayattan.
Hayallerimin süsü nerden patlatıldığı bilinmeyen bir konfeti gibi düşüyor önümdeki kaldırıma. Yine hayal olsun istiyorum. Çünkü benim yıllanmış dostum sen güzelleşirsin eskidikçe, ama solar bu sefil dünyanın çiçekleri biliyorum. Geceleri rüya görmese insan daha rahat uyanır her sabah kabusuna diyorum.

Yüzler geliyor ve onlar, onlar gidiyor bazen hayattan.
Sen yasla şişeni yine göğüs kafesime, kulak ver kilitlediğim tüm kuşlara.
Onlar gitsin sen kal benimle, ve pek de kırmızın bulaşmamış boş bir kadehinden aldığım tadını hatırlat bana. Hatırlat ki gelsin bazı yüzler ve gitmesin onlar. Sen yine kal yanımda hatırlat. Hatırlat ki hiç gitmesin dudaklarımdan bu tat. Çünkü kadehin güzelliğini değil sana batırılmışlığını seviyor dilim biliyorum. Ve kimde hayat bulursa bulsun özlüyorum sevdiğim bir tene dokunmayı.

9 Temmuz 2019 Salı

Red

Islat dudaklarımı.
Ve sula kurumaya yüz tutmuş çiçeklerini bahçemin,
Tut yüzümden, tenin yüzüme değsin ve eğilip ıslat dudaklarımı.

Islat dudaklarımı güneşli bir yaz sabahı.
Bilmezsin gün yüzüne açar her sabah.
Sen yüzünü döndüğünde açar gün. Ve gün yüzüne çıkar tüm şarapları bir bağın. Pek de yıllanmamış taze üzümler altında.
Mahveder beni bu kırmızılık, güneşten daha kızıl ve asırlık şaraplardan daha mey biliyorum ıslat dudaklarımı.

Bir göl kenarında, bir deniz hatta bir okyanus kenarında sırılsıklam olalım farketmez, gün yüzün parlasın ve kapatıyım gözlerimi, yavaşça eğil ve ıslat dudaklarımı.

4 Temmuz 2019 Perşembe

Bir bahçenin tasviri

Ne kokunu anlatabilirim kömürleşmiş şehirlere, 
Ne de tenindeki dokuyu dokuyabilirim kelimelere.
Islak bir sokak lambasının altına oturup, sigaramı yakarım.
Bir nefes çekerim derinime ve bu olur en büyük feryadım.
Kızma bana, inan. Çok denedim.
Her şair girişemez güzelliği bilinen bi çiçeği tasvire

Santim santim ezberliyorum yüzünü sen bakmazken.
Kusur saydığın ne varsa kusura bakmasın.
Bir heykeltıraşın kazıyacağı her kıvrımına dokunmak istiyorum sarıldığında, ellerime kazıyorum coğrafyanı.
Cildindeki her ton bir ağırlık çökertiyor gözlerime. Bir ton ağırlığın arasından yüzünü seçmek istiyorum.
Kaç rengi varsa karıştırıyorum paletimin.
Yine de tek bir fiske vuramam bu tuvale.
Neden diye sorma.
Her ressam betimleyemez güzelliği görünen bir çiçeği.

Herkes bilir ne olduğunu senin.
Çok severim, sarhoş olur kendimi bilmem bazen ama seni bilirim.
Kıskanırım, biri birini seviyorum dese, ben seni bilirim.
Doksan noksanlığımı sayar yüzüme hayat, ben bi seni bilirim.
Ama bilmem dudaklarının tadını.
İnan kendimi bilmezlik değil.
Isırmamış kimse bilmez bir cennetin yalanlarını.

Şimdi ne ölürüm sevginden ne de yaşatır beni yokluğun.
Ne ilk kalem bu bunları yazan, ne de yeter buna sonsuzluğum.
Hem hiç bir fani anlatamaz ölmüş bir bahçenin en hayati çiçeğini.
Ve her şair girişemez güzelliği bilinen bi çiçeği tasvire.

30 Haziran 2019 Pazar

Havvadan sudan bir bahs

Sade bir yaz sabahıydı topladığımda bavullarımı.
Kaç yalnızlığı varsa bu şehrin dolduruyordum ceplerime.
Kendimle yalnız kalamazdım, yalnızlıklarım kalabalık etti beni.
Tüm perdelerini kapattım güneş girmeyen evimin.

Sade bir yaz sabahıydı topladığımda bavullarımı.
Ne terletiyordu yaktığım hatıralar, ne de titretiyordu hatırladığım o son gülüşün soğukluğu dudaklarımı.
Ruhsuz bir adem kadar topraktım, ölüm kadar berrak.
Ve bir cennet bahçesinde rastladım cezası yaşam olan o yasak meyveye.

Sade bir yaz sabahıydı topladığımda bavullarımı.
Bir sonsöz yazdım güneşin aydınlığına.
Son mürekkeplerimi damlattım, son ağacımı kestirdim o son sayfa kağıtta
Ruhsuz bir adem kadar topraktım, ölüm kadar berrak.
Ve bir cennet bahçesinde rastladım cezası yaşam olan o yasak meyveye.
Daha olgunlaşmamıştı bile,
Bir çift elmacıktan ne zarar gelirdi ki?

Sade bir yaz sabahıydı topladığımda bavullarımı.
Sade bir yaz sabahında yaşlan-mıştı tenim doğrulurken saplandığım çamurdan.
Çok da yaşamak istemediğim sade bir yaz sabahında hapşırmıştım ilk defa.
Ve bir çift elmacık, ruhumu üfletmişti. Sade bir yaz sabahında.
Artık Adem kadar korkaktım, ölüm kadar mutlak.

Hapşu.

27 Haziran 2019 Perşembe

Dört Dallık Nefes

Her şiirini 5 dakikada yazmış ben, bir göl kenarına sürdüm ve yaktım sigaramı bu yazı için. Mühim bi konudan bahsedicem size. Acele etmeyin ama aheste aheste okuyun. “Sevmek” sanatı üzerine karalıycam bu gece, notlar kısmına yazılmış harflere karalamak dersek tabi. Neyse ne diyorduk sevmek sanatı. Kime yada neye duyulan bir şey değil bu sanat. Doğuştan mı verilir, yahut acıyla veya takıntıyla sonradan mı edinilir bilmiyorum. Nasıl edindim onu da bilmiyorum. “Sevmenin sanatı mı olur?” demeyin. Her sevgi sanattır demiyorum. Zamanında saçmaladığım gibi mesele yolda olmak şu bu da demiyorum. Hiç bir edebi amaç eklemeden yazıyorum bu yazımı mazur görün tırmalarsa kulaklarınızı. Ben sadece farkettiğim bir şeyi bir dosta anlatır gibi sizle paylaşmak istiyorum yada telefonumla, hatta belki kendimle. Sanatım için sevdiğimi farkettim sadece. Bir nesneye, bir kişiye olan sevgimi sanatımı icra etmek için duyduğumu anladım. Korkmayın uzun da tutmuycam, tam da şimdi son dört dalımın birincisini bitirdim bile. Ne diyordum, sanat için sevmek. Öylesine kaptırıyor ki insan kendini sevmeye, sanatı için sevdiğinde kör kütük seviyor. Başını, sonunu, öncesini, sonrasını düşünmeden. Kendinde yada bir başkasında nelere zarar verdiğini düşünmeden. Öylesine tatlı geliyor ki sevmek. İçindeki bahardan her yanı kuru yapraklarla doluyor, verilen bir kıvılcımı zerdüşt ateşi yapıyor bir anda ve tapınırcasına seviyor kendi büyüttüğü bu ateşi. Bazen korkutuyor bu ateş çevresini ama kimin umrunda ki, kim ateist yapabilmiş bir zerdüştü. Yaktığı bu ateşe delicesine tapınırken bir bakıyor o kıvılcımı çıkartan küçük dal çoktan kurumuş kömür olmuş, harlandırıyor bahar yaprakları o dalı. -ha bu arada haberiniz olsun ikinci dalım tam da şimdi bitti.- .Her neyse başka bir daldan bahsediyordum. Yaprakların arasında siyahlaşıp kaybolan dalı bir anda harlandırdığı alev mi bu kadar çabuk eritti yoksa zaten kaderdeki sonu muydu bu her sevginin bilemiyor insan. Ama farkediyor ki aşık, her sanatın sonu zevk vermiyor. Bu yüzden hiç durmadan sevmek istiyor insan. Öleceğini bile bile zevkle yaşayabilmesi gibi insanların bu SON noktası unutuluyor her alev dalgasında. Kimlerin yahut neylerin yanıp gittiği o alevde hiç umrunda olmuyo sanatçının. Alevini söndürmemek için ayakkabılarını dahi yakabilen bu zerdüşte bir kaç küçük dal umursanmayacak kadar değersiz geliyor belki de. Ve o yine devam ediyor sanatına. Her sanatçı hep iyi şeyler yaratmaz diyor içinden belki de, yer yüzündeki günahlar gibi.
Sevmek sanatı böyle işte. Bahsettiğim iyi oldu ben de bilmiyordum tam olarak. Belki hala da bilmiyorum. Tek bildiğim yaşarken öğrenmek güzel.
-Son sigaramı da şimdi yakıyorum buraya kadar sabırla okuduğunuz için bir teşekkür maiyetinde-.
Evet, bir aşık size seni seviyorum dediğinde inanın. Sevildiğinize hatta aşık olunduğunuza gerçekten inanın. Ateşin, yaprakların, baharın hikmetini kendiniz sanmayın yeter. Buna pek gerek de yok zaten, imkanınız varken sıcaklığın tadını çıkarın yeter. Kim bilir belki bir gün ben de çıkarırım. Kendiminkine çok alıştım artık yakmıyor.
Sonuna gelelim artık yazının, sigaramı da yarıladım zaten. Kaç kalp varsa dokunduğum bir SON oldu biliyorum, bu yüzden sevdiğim her şeyden özür diliyorum. Seni sevdiğim için özür dilerim. Daha iyi anlıyorum tanrının bir sanatını cehenneme gönderirkenki acısını. Hem cennet sesli bir kızın da dediği gibi “belki de biz öğrenmeliyiz, belki de biz sevmemeliyiz.”. Yahut küçük bir ek, belki de biz sevmemeyi öğrenmeliyiz.
Söndürüyorum sigaramı ve kalkıyorum ay ışığının altından, kim aydınlatıyorsa gecenizi siz de onun yanına gidin, çünkü ben şimdilik yapamıyorum. İyi geceler.

Kuşlar ve Leylaklar

Anlık gelen hüzün rüzgarlarından ibarettir insan. Anlık verilen kararlardan, anlık yaşanan duygulardan, anlık dokunulan tenlerden. Anılık hatıralardan, defterlerden, kurutulmuş gül yapraklarından. Anlık gelen hüzün rüzgarlarından ibarettir insan.
Bazen bi mecnun çölünden kum taneleri getirir bu rüzgarlar, oturtur kirpiklerime tozları ve yaşlandırır gözümü. Belki de bu yüzden uzattı kirpiklerimi tanrı. Yine de durmam bu rüzgarlarda. Çok konuşurum ben yürürken bilirim, ama siz de bilin durduğumda çok susarım. Zordur çölde su bulmak.

Bazen de kuşları beraberinde sürükler o deli rüzgarlar, dalından kopmuş, kırılmış kaç çiçeği varsa kentin hepsini sürükler. Kızmıyorum o rüzgarlara iyi oluyo konuşturuyolar beni. O kadar güzel geliyo ki cıvıltılar, kokular. Unutuyorum gözlerimin tozunu. Solmasınlar diye mataramdaki tüm suyu boşaltıyorum büyüleyici çiçeklere. Sonra bir an geliyo susuyorum. Ve yine duruyorum çölün ortasında öylece. Artık sertleşen kalbimi savurmaya yetmiyor rüzgarların gücü.
Suçu yok su verdiğim çiçeklerin, kokladığım güllerin, şarkılarını dinlediğim kuşların suçu yok. Sert çölün rüzgarı çoktan dağıtmıştı iklim haritamı, tanımını dahi unutmuştum baharın. Bir umuttu doğanın ikinci rüzgarı kuşlar ve leylaklarıyla. Esti geçiyor işte dokunuşlar ve kuruttuklarıyla.
Belki diyorum içimden, bir gün alırım tüm menekşelerin kokusunu ve çiçek açar ıhlamurlar. Belki yeni bir doğuş, uçan leyleklerle değil açan leylaklarla gelir bir gün.
Belki siz de bir gün kuşlar ve leylaklar kadar çok sevilirsiniz.

8 Ocak 2019 Salı

Yaşarcasına

Yaşarcasına seviyorum seni.
Bu ölümcül duyguya saplantılı bi bağlılığım var.
Saklantılı oyunlar oynuyor kalbim aklımla.
Çanak çömlek patlıyor görsem uzaktan gözlerini.

Her gün rutinleşen ama bir o kadar da sıradışı bir şey ya hani nefes almak.
Müdafa uğruna adam öldürür ya hani nefis, kimsenin gıkı çıkmaz.
Yaşamak işte.
Yaşarcasına seviyorum seni.

Bazen deniz manzaralı bi yalıda,
penceresiz bir köy evinde, 
Loş ışıklı o ara apartman katında

yaşarcasına seviyorum.