22 Mart 2016 Salı

Gök Yüzün

Küçükken uçan balonları ilk gördüğümde "gök yüzünü isteyen balon" koymuştum adlarını. Çok garip gelmişti bu balonlar bana. Yeterince alçak bulunan dünyada her şey inadına daha da alçalmaya çalışırken, bu renkli naylonların inadına yükselmek istemesi hoşuma gitmişti biraz.
Sonraları farkettim ki senden sonra bu balonlara benzemişim ben de. Hiç bir şey düşünemeyen, sabit, bir temasım kalmamış dünyayla, sadece gök yüzünü arzular olmuşum. Yükselmek isterken delicesine, seyrine dalıp durmuşum.
Sahi bu balonlar ne vakit patlar? Sen hiç düşen bi balon gördün mü? Sahi güzellik gök yüzünün sınırı ne ola ki? Senin bu gök yüzünün sırrı ne ola ki?

Sensizlik Sokağım

Sevgim acıyor sensizlik sokağımın bir köşesinde. Ve ne vakit hasret kalsam ellerine yağmur başlıyor. Gri kaldırım taşları ıslanıyor sokağımın, ağlamaklı oluyorum. Sonra diyorum ki şimdi sen olsan kızardın ağlamama. Hemen toparlıyorum kendimi.
Arabalar geçiyor kirlenmiş, yamalı asfaltımdan, plakası rotası meçhul. Ve biliyor musun güzel kız, hepsi de A şehrinden B şehrine bilinmeyen bir hızla gidiyorlar. Anlayacağın yine bir ton problem var kafamda, havuz görsem açıcam çeşmeleri intihar edicem artık.
Daha neler neler oluyor hayatımda, hepsi sokağımdan geçiyor. Bir sokak çocuğu mendil satıyor, sokağımdan geçiyor. Sofra bezinin üstüne yeşillik seren teyzeler, küçüklük trajedim sahtekar pamuk(!) şekerci amca, gök yüzünü arzulayan balonlar ve baloncu çocuk, hepsi sokağımdan geçiyor.
Sensizlik sokağım burası. Çoktandır duymamışım kokunu. Kaldırım kenarı evlerimin önündeki çiçekler suskun. Güller bahara küsmüş açmıyor. Baharlar sevgilim, çiçeksizken gülmüyor. Sadece köşede bir kaç menekşe resmetmiş güzelliğini, hem diyorum ya nicedir duyamıyorum kokunu. Nicedir, duyamıyorum solunu.

Ah sevgili.
Sevgim acıyor sensizlik sokağımda.
Güller açıyor bir gülüşüne.
Sevdalar aşıyor sokaklarımı,
Bülbüller taşıyor seherlerime

Ah sevgili.
Sensiz güller bahara küsmüş,
Sensiz baharlar gülemiyorlar.
Bu matem sis değil pusmuş,
Sensiz hudut dahi çizemiyorlar.

16 Mart 2016 Çarşamba

Huzur Pazarı

Bir çocuk, mevsimsiz zamansız nasıl bekliyorsa can eriğini.
Öyle bekliyorum seni.
Yazın portakalı, kışın karpuzu,
Haftanın altı günü de huzuru bekliyorum.
Ve her pazarı iple çekiyorum.
Anlayacağın, yine senin elinde iplerim.
Bir dizginlemesen beni sel olup akacağım.
Simdi sevgili, şimdi her anına gözüm gibi bakacağım.
Gördüğüm her gözü seninkiler sanacağım.
Yine sönmüş bir izmartile dünyaları yakacağım.
Ama söz veriyorum sözlerimi külsüz dumansız yazacağım.
Şu pazarlar bir gelse, dertlerimi satacağım.
Şimdi sevgili, şimdi her haftaya hüzün gibi bakacağım.

Zaten hüzün dediğin,
Boş pazar yerleri, loş ışıklar, kavak yelleri,
Ve bir de,
Bir de şu haftaların geçmek bilmeyen günleri...

15 Mart 2016 Salı

İstanbul gibi sevda

Çölsüz ülkenin en mecnunu ettin beni.
Boşluklarda kum tanesi arıyorum.
Her solukta seni anıyorum.
Bir kırmızılık yakıyor içimi.
Bir sensizlik meltemi esiyor genzime.
Öksürüyorum çaresiz.
Tuzlusun sevgili,
Akdeniz kadar beyaz,
Karadeniz kadar hırçın,
Ege kadar berraksın.
Arada bir de İstanbula benziyorsun işte.
Boğazımda bir şeyler düğümleniyor, köprü trafiği kadar sıkışıyorum karşında.
Martı görüp simit atasım geliyor elini tuttuğumda.
Sahi şimdi mart'ı her gördüğümde elini tutasım geliyor.
Yüzüne her bakışım kız kulesini hatırlatıyor.
Ne vakit yutkunsam adını anıp, kadıköy beşiktaş vapurunda yudumladığım çaylar geliyor aklıma.
Her kelimen yeni bir senfoni çalıyor kulaklarıma, boş bir gitar kabına cebimdeki bozuklukları boşaltasım geliyor.
Gözlerine her baktığımda galatadan aşşağı bakıp atlamak istediğim zamanlar geliyor aklıma.
Ama boşver sen beni.
Özlerim ben,
Olsan da özlerim,
Yoksan da özlerim,
Her noksanı özlerim.
Bir şehir sevda doluyum ben.
Hem güzel dediğin İstanbul gibi olur,
Ankarada yaşar.
Çeliskisi bile güzeldir güzel dediğinin...

Kaç dakika oldu be?
8?
Çok olmuş kaçıyorum ben.
Hem malum,
Özlerim ben...

10 Mart 2016 Perşembe

Meçhul Sokak

Tozlu mahalleme açılıyor kapım,
Perdeler belli belirsiz sallanıyor penceremden içeri.
Denizin bıraktığı genzimi yakan tuzlar yine saçılmış ortalığa.
Dalgalar hırçın, tüm hırçınlar sukut.
Acı yok bu mahallede,
Anneler değil, elinden şekeri alınan çocuklar ağlıyor burda,
Meçhul sokak burası.
Kimse bilmez,
Kimse girmez.
Ben bilirim bazen,
Bazense bir kaç Ankaralı.

5 Mart 2016 Cumartesi

Güzel şey

Yaşamak aziz dostum.
Yaşamak güzel şey,
Tıpkı ölmek gibi.
Sahi şu sonsuzluk dedikleri epey bi korkutuyor insanı.

Sonsuz sokaklarda kaybolmak da güzel şey biliyor musun?
Her kayboluşta bir şeyler bulmak,
Her buluşta tekrar aramak.
Sahi aramak aziz dostum, aramak güzel şey.
Ama bazen de soramamak korkutuyor insanı.
Sorularda kayboluyor insan.

Kayboldukça yavaşlıyor nabız.
Yirmi dört saat olan günler sanki bin dört yüz kırk dakika gibi geliyor.
İçtiğin her suda boğulmak gibi bir şey bu.
Sahi.
Sahi dostum,
Her kalp atışında kendinden geçmek,
Her adımda geriye gitmek.
Kalbini boşluğa emanet etmek...
Yani sevmek diyorum aziz dostum,
Sevmek güzel şey,
Tıpkı,
Tıpkı ölmek gibi...

4 Mart 2016 Cuma

Ebediyeti Edebiyatımdır

Sol yanim kaplar ruhumu,
Üstüne yok bir acı.
Meyhanesiz sarhoşum,
Esiriyim özgürlüğünün.

Yad ederim maziyi,
Yardan başkası boş.

hem zaten...
Ebediyeti edebiyatimdir.