18 Ağustos 2015 Salı

Geçmiş bir düş yahut gelecekten bir kesit

Bir tren garında eli havada kalmış yaşlı bir amca gördüm düşlerimde, gelen her tren sesinde zaten yılların yorgunluğunu yaşayan kalbi teklemeli oluyor, ne zaman acı bir fren sesi duysa tren farlarının soluk hüznü düşüyordu sanki yüzüne. Inen her yolcunun gözlerinde birini arıyor gibiydi, gördüğü her mavi hüznünü katliyordu sanki. Zorlanmasına rağmen attığı her adımda yoktu bir bastonu, bos bırakmış ellerini, son nefesinde ellerini tutcak kişiyi beklermişçesine boş bırakmış. Hala kestirememiştim hayatını adadığı şey tren rayları mıydı? Yoksa bu raylardan gelecek bir küçük umut muydu? Ruhundaki karmaşadan etrafındaki kalabalığın yanından geçip gittiğini görmüyor gibiydi. Saçları çoğu yaşıtına nazaran daha siyahtı hatta dökülmemişti bile, hala kurduğu düşler kadar tazeydi belki de.
Trenler gecti gitti amcanın yanından, amca bıkmadan bekledi orda günlerce sonra bir adam yaklaştı amcanın yanına usulca bir şeyler söyledi amcanın umut dolu yüzü bir anda düştü, simsiyah saçları beyaza bulandı, yavaşça eğilip daha önce fark edemediğim bankın üstünde duran ahşap bastonunu aldı. Bir anda yılların yorgunluğu düştü üzerine ve usulca çıktı tren garından. Amcanın peşinden koşup o adamın ona ne söylediğini sordum, ciğerlerinden çıkardığı belli belirsiz bir ahın ardından titrek bir sesle "onun treni kalkali elli yil olmus yavrum" diyebildi. Ardından bastonu düştü elinden, yıllardır gözlerini kırpmadan izlediği tren raylarına son bir bakış attı ve indirdi perdelerini gözlerinin. Beklemiş olmanın verdiği mutlulukla son bir kez gülümsedi gökyüzüne. Ve gecikmiş bir son daha buldu sahibini...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder