14 Ekim 2015 Çarşamba

Sadece (birileri) 'nin anlayabileceği bir yazı

Ne sarıydı saçları ne de bir çift mavilik vardı yüzünde.
Bazen gereksizdi kusur aramak, cennet bahcesinde.

Korksam da bir gün adını geçirmekten sözümde.
Ben ondan bahsediyordum yine, zamansız gelen her şiirde.

Kışın açan bir çiçeğin karlardaki deliklerinde mutluluk aramak gibi bir şeydi benimkisi.
Sahi mavi ve sarı mıydı şu yağan şeyler.

Bazen, haftada 5 gün girmek zorunda olduğum bir kaç metrekareden çıkamıyordu aklım.
Bazense iki şehrin hikayesi oluyordum, bir ülkeden, bir iç ülkeye yahut bir hiç ülkeye.

Ve tüm bunlar karıştırırken aklımı ben yine şiir yazıyordum, hatta şiirin dahi beni yazdığı oluyordu zaman zaman. Anlamlandıramıyordum yaşadıklarımı, tıpkı bir çoğunuzun kısa bir göz atıp geçtiği bu şiiri anlamlandıramayacağı gibi. Derin düşüncelere dalıyordum zaman zaman ve her zaman çıkmak mümkün olmuyordu o sulardan, derinlikler içinde kaybolup gidiyordum zamanda ve çok derin kafalar yaşıyordum tıpkı bu yazıyı yazarkenki gibi.
Kaderi telefonun yaptığı yersiz düzeltmelere bırakılmış bir şiir gibiydim, sonu belli olmayan ve alabildiğine alakasız bütünden. Ve zaman zaman kaderimi yersiz düzeltmelere bırakıyordum ben de. Şiir yazmadığım istisnai zaman dilimlerinde dostlarıma bir nasılsın diyordum yetiyordu. Dostlarım, yani şu "kanka" deyip geçtiklerimden ziyade bu yazıyı anlayabilecek kadar beni tanıyan ve beni ben kadar iyi bilen istisnai insanlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder