Gündüzleri kapımın önünde sararmaktan sıkılmış yaprakları
uçuşturan rüzgar kadar sakin ve sessizdin ne oldu sana? Ben mi değiştirdim
seni?
Bakmaya doyamadığım deniz gözlerin sanki daha bir fırtınalı
artık, değişmişsin sen.
Kalemini ödünç alırken dahi elime yaklaştırmaktan utandığım
ellerin sanki aranır olmuş elleri, değişmişsin sen.
Kokusu yayılır olmuş artık gül yüzünün gizlememişsin dahi,
sen sen değişmişsin.
Açmışsın kapılarını sonuna kadar kapattığın kalbini
başkalarına ben daha bir tak tak sesini vermek için korkarken.
Başkalarının sözde" hayatım"ı olmuşsun, uğrunda bertaraf
olmuş hayatım umurunda dahi olmamış.
Kuru bir seni seviyorum demek gerekirmiş inanman için, göz
göre göre inanmamışsın seni yaşadığıma, değişmişsin sen.
Değmemişsin sen hiç bir şeye, ellerin ellerine değerken
ellerin anladım bunu. Değerken saçların başka omuzlara ve düşerken boynun,
değmemişsin sen senin için yaptığım onca şeye, boynumun ne zaman düştüğünü dahi
hatırlayamadığım o uğrunda geçirilmiş uykusuz gecelerin hiç birine değmemişsin.
Sen bir tek kalbime değmişsindir, o da bilmeden.
Zaman geçince anlıyor insan değişen sen değilmişsin, değişen
kalbimin sana baktığındaki ritmi olmuş ve her şey değişmiş yahut geçmiş.
Geçmiş saçının parlaklığı.
Geçmiş gözlerindeki ufuk.
Geçmiş yüzünün mahremiyeti.
Geçmiş...
Ve işte benim yüreğimi asıl yakan şey de geçmiştir. Ne kadar aksini desem de o
hala geçmemiştir.
Geçmiş, aslında hala geçmemiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder