30 Nisan 2015 Perşembe

Ebedi maşuk'a

MEKTUP
Çalınırken çalgılar tüm gürültüsüyle, bastırmak için gömülen kız çocuklarının feryadını. Yanarken sönmeyen ateş belki de cehennemin habercisi olarak. Tapılırken şu karın doyurulan aciz putlara bir ümide sarılmak için. Ve satılırken şu masum köleler şehrin göbeğinde bir eşyaymışçasına. Sen geldin.
Sen geldin, ama sıradan bir geliş değildi seninkisi. Ebedi bir sukut perdesi edasıyla geldin bütün çalgılara. Söndürdün yıllardır sönmeyen o meşhur ateşi ve anlattın insanlara cehennem sıcağının şerrini cennet serinliğinin yanında, kaldırdın Allahın evindeki tüm putları. Kırdın zincirlerini bütün kölelerin.
Sen geldin, bahar geldi kainata, yıllardır çocuk kanı kokan topraklarda çiçekler açtı, sana hasret kalan güneş bir başka yaydı ışığını, içkinin nahoşluğundan körelmiş burunlar doydu senin gül kokuna, çirkinliğin kör ettiği gözlerin sönmüş ferleri yeniden canlandı ve hayat sarhoşluğundan bitap olmuş ruhlar huzur buldu seninle.
Yaydın rabbinin ismini küre-i arza ve sonra her fani gibi tattın ölümü ve emanet ettin sancağı en başta  dört büyük halifeye ve sonrasında tüm ümmetine. Peki biz bu emanete sahip çıkabildik mi? Yaşayabildik mi kuranı? Duyurabildik mi dünyaya Allahın dinini layığıyla?
Ey kainatın ahlak deryası, ey aşıkların ebedi maşuğu, dualarımın başı ve sonu, ey hak abidesi, kelimelerle yüceltemediğim ve kelimelerimi yüceltenim, sultanım sana seslenebilme ümidiyle aldım elime kalemimi duy bu feryadı figanımı.
 Hani diyor ya Dursun Ali Erzincanlı "Sen yoktun sultanım" işte tam da budur belki de tüm sıkıntıların asıl sebebi. Yokluğun unutturdu insanlara kamil insanın nasıl olması gerektiğini.
Yokluğunda çok şey değişti sultanım. Kainata gösterdiğin o haya duygusunun ne olduğundan bihaber bir gençlik yetişiyor biçare anne babaların elinde. Küre-i arz'ın anlamını senden öğrendiği hak ve hukuk kavramlarını değiştirmeye çalışıyor birileri yokluğunda. Ümmetin olduğunu ümit eden bizler biçare kalmışız Müslüman kardeşlerimizin bir Yahudi çizmesi ile ezilmesi karşısında. Sokakta gördüğümüz dindaşımıza dahi eksik etmezken bir selamın aleyküm lafzını, sana salat selamı bir tek nisanlarda hatırlar olmuşuz. Doldururken raflarımızı New York Times'ın çok satanları ile, kaldırmışız Allahın kelamını evin unuttuğumuz köşelerine. Aç yatarken kardeşlerimiz biz tokluktan yatamaz olmuşuz geceleri. Hayat koşturmacasından vakit bulabildiğimiz zamanlara ayırmışız namazlarımızı. Uykuya tutturduğumuz orucumuzu Halil İbrahim Sofraları ile açar olmuşuz, daha 2 sokak ilerimizdeki sokak çocuğu bir zeytin tanesi bulamazken. Hayatın adaletine hayıflanır olmuşuz daha girdiğimiz hakların muhasebesini yapmadan.
Yetiş ey sevgili. Kurtar şu aciz ümmetini şeytanın kıskacından. Çek al bizi bu Müslüman kanı dolu bedbaht tarihimizden. Hayat deryasında kaybolan bu başıboş sandala -nefislerimize- nurunla rehberlik et bizi refaha erdir. Göster şu yüzün suyun hürmetine yaratılan kainata hakkın hukukun tanımını. Biraz olsun anlat bize nedir Kuran'ı yaşamak. Fark etsin ümmetin bu dünyaya gönderiliş amacını. Şu senin adını yazmak için kalemi tutan ellerimden düşürme Allahın kelamını. AMİN...

Tarık Gönen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder