21 Kasım 2015 Cumartesi

Yaz kaygımdan ölmek

Dönülmemiş köşelerde saklanan ölümler kadar acı veriyor her şey, dökülmemiş hecelerse ölüm. En siyah gecelerde biten umutlar yerini sızıya bırakıyor. İmkansızlıklarla geçiyor hayat anlayacağın, sevdasızlıktan hayal bile kurulmuyor yada. Her atılamayan çığlıkta satırlara döktüğüm sukunetlerde yankılanıyor kelimeler. Kalemimden kurşun yağdırıyorum kağıda, kağıtsa delik deşik olan kalbime baktıkça gülümsüyor. "Nedir senin bu halin?" diye soracak oluyor bazen, sonra git gide daha bir karalanan her parçası onun bile sukunetine sebep oluyor. Dedim ya ağaçlar bile susuyor zaman zaman. Senden sonra, geçirdiğim her gece daha bir yazılası geliyor artık. Silinmiş her cümlem "yerini kralı gelse dolduramaz." pişmanlığı uyandırıyor. Yazımın ortasına denk geldi diye kaçırdığım metro durakları hiç bir şey eksiltmiyor zamanımdan. Öylesine hoşlaştırmışki boş hayatımı bu "yazmak", artık boş vaktim bile yok insanlarla gezebileceğim, sadece zaman zaman insanlara da zaman ayırabiliyorum. Her seferinde, her seherinde gecenin nereye gider sonu diye düşünmeden çiziyorum üç beş bir şey. Sonra... Sonra işte her yazdığım daha bir anlatıyor beni, kendime bile anlatmaya korktuklarım kağıda dökülüyor, aynı tema ama farklı kılıflarla. Sonra, sonra yüz kere dinlediğim her fon müziğinin yerine yenisini bulmam gerekiyor. Bir zaman sonra da hayat yerine bir temsilini bulmam gerekiyor. Zaman zaman psikolojimi bile sorgulatıyor bana bu yazarlık olayı. Geçenlerde bir ağaca rastladım mesela "kalbinin atması nasıl bir his?" dedi, "ne bileyim be." dedim "onu kalbi hala kendinde olan birine sor ben kaybedeli çok oldu."
Bakın yine saçmaladım bir şeyler. Sırf daha iyi anlatayım diye derdimi bir sonraki yazımda, her sabah böyle saçmalıyorum işte.
Sanki kan kaybında yaşarım da, yaz kaygımdan ölürüm gibi geliyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder