1 Aralık 2015 Salı

Kalkın sıranızdan, sıradışı olun biraz

Oyuncaklarım -şu "eski" olanlar hani- bir köşede biriktirilmiş zamanın çürütücü gücüne bırakılmış. Yıllardır elime alamadığım elma şekerlerimin kokusu hala burnumda tütüyor. İlk okulun silgi kokulu masalarında sıra arkadaşımla paylaştığım ekmeklerin tadını hiç bir şey vermiyor artık. "S" harflerine "Ş" deyişim geliyor aklıma, dilim geriye doğru kayacak oluyor, sonra tebessüm ediyorum kendi kendime. Hiç uçmayan uçaklara, havlamayan köpeklere şaşırıp açtığım ağzıma bir esneme geliyor havalimanına her gidişimde. Aslında şimdi düşünüyorum da bütün çocuklar adına, biz büyümek isteyerek çocukluk etmişiz sanki biraz. Her büyüdüğümzde sistem biraz daha almış bizi içine. Anılarda sakladığımız detayları hatırlamakta vefasız kalmışız. İlk okul arkadaşlarımın hiç birini hatırlamam ben mesela. Çocukça geçmiş kıymetli yılları hatırlamanın çocukça olduğunu düşündüğümüzden yahut bize öyle düşündürüldüğünden her geçen gün daha bir yitirmiş elma kokusunu silgilerimiz. Yavaş yavaş eskimiş defterler. Kaplıklar çıkarılmış, yerine teller getirilmiş. "Yaşımızın adamı olmuşuz" söz gelimi. Sonra biz büyüdükçe hep biraz daha büyümemiz beklenmiş bizden. "Sizin oğlanın boyu ne kadar oldu?" gibi garip çekişmeler yaşanır olmuş anneler arasında. Akşam ezanına kadar eve girmeme özgürlüğünün haklı gururunu yaşamışız bir zaman sonra. Halbuki hiç neden "akşam" diye sormamışız. Biraz daha büyümüşüz. Kimseye vermediğimiz değerleri x'e verdirtmeye başlamış hayat. Sistem bir parçasını daha almış hayatımızın. Yatmadan önce içmemiz gereken sütüm yerini pek muhim başka gereklilikler almış. Soru çözmeden uyutulmamaya başlamışız. Çözdüğümüz her soruda biraz daha uyutulmuşuz sonra. Liseye geç kurtulacaksın gibi boş vaatlerle donatmışlar etrafımızı. Ki hiç değişmemiş bu vaatler lisede de. "Şu universiteye bir girdik mi tamamdır" gibi, düşünceler girmiş sonra beynimize. Sonrasında üniversite bitmiş, güzel bir yere gelmişiz. Aslında biz hayatımız boyunca hep "bir zaman sonra kurtuluş var" düşüncesi ile yaşatılmışız. Halbu ki neden çalışmamız gerektiğini anlatsalar yetermiş. Tüm bu çabalardan sonra, o "vaat edilen topraklara" vardığımızda uğraşacak bir şeyler vermişler elimize. "İş sahibi olmuşuz" sistemin deyimi ile. Bir süre sonra kafamızı kutudan çıkarıp gün ışığına baktığımızda, alışık olmayan gözlerimiz aman aman hiç çıkma dışarı boşver sen yine hayatın boyunca en iyi yaptığın şeyi yap, çalış, sistem için ülken için çalış diye diretmiş bize. Sokmuşuz kafamızı geri, bizden geçti artık deyip hep bildiğimiz işi yapmışız. Bir zaman sonra toprak olmuşuz, koymuşlar başımıza bir taş. Arkamızdan bir kaç günlük bir yas tutulmuş. Gitmişiz sonra, ta ki sistemde yeni, daha işe yarar iş gücüne yer açılsın.

Bütün bunlar, sistem bize "sıradan yaşa, sırandan kalkma" dediği için olmuş. Anarşistin biri olup çıkın demiyorum yanlış anlamayın ama tutup da size düşünmemenizi söyleyen bir sistemin kölesi de olmayın. Arada bir kalkın sorulara gömüldüğünüz sıranızdan, arada bir "sıradışı" olun. Sistem sizi yönetmesin. Siz işinize geldiği gibi zaman zaman kullanın sistemi.

Hayatı bir bardak çaya benzetecek olursak eğer sistem bu hikayede dem olur. Siz yani iradeniz boş ve berrak bir su. Önce biraz sistem koyacaksınız hayatınıza ardından iradeniz girecek devreye. Ne koyu, zehir gibi bir şey olacaksınız ne de bomboş ve kullanışsız, ancak mide bulandıracak, minerallerini kaybetmiş bir su. Ayrı ayrı bir anlam ifade etmeyeceksiniz ama bir araya gelince dünyanın en güzel içeceğini oluşturacaksınız...
Hayatınızı bol şekerli yaşamanız dileği ile...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder