23 Ocak 2016 Cumartesi

Bir Dağınık Yazı

Küçükken de böyleydim ben.
Ne vakit boş kalsa aklım,
Bir şeyleri takardım kafama.
Yahut aklım yine bir şeylere takılır sendelerdi.
Ne çok mutlu ne çok üzgün değilsem mesela,
Yani boşsa aklım o an,
Takardım bir şeylere.
Şimdilerde ağır manalar yüklüyorum tabi bu takıntı hallerine.
Ağır kalpler...
Oysa ne masumdu küçük takıntılarım.
Kaldırımların çizgilerine basmazdım,
Şaşkın bakışlar arasında bazen büyük bazen küçük adımlarla yürürdüm.
Sonradan ilhamım olacağını bilmediğim griliklerin dengesiz desenlerinde dans ederdi ayaklarım.
Sahi kimse de ilişmezdi o zaman,
Şimdi de ilişmeyin.
Hem diyorum ya,
Küçükken de böyleydim ben,

Biri dokunma dedi mi sobaya inadına yapıştırırdım parmaklarımı.
Anlayacağınız çok defa yandım küçükken,
Ama hiç biri kanatmadı şimdikiler kadar.
Kanamak demişken,
Ben küçükken de kanardım çok.
Pamukların şekerine mesela,
Yahut ağzıma iniş yapan hiç uçmamış uçaklara.
Çok kanardım küçükken.
Ve farkettim ki;
Büyüyünce de kanıyoruz,
Ama daha büyük şeylere kanıyoruz.
Daha derin kanıyoruz,
İnsanlara kanıyoruz,
Yalanlara doğrulara kanıyoruz,
Ve bu kanmışlıklar ortasında bir gün,
Hiç de farketmediğimiz bir anda hem de
Kanamaya başlıyoruz.
Kan olmaya başlıyoruz.

Kanıyoruz...
Yanıyoruz...
Sahi ne farkı var ki bu ikisinin?
Kan kırmızısıdır ateş,
Ateş kırmızısıdır kan.
Ve ikisinde de vardır giz dolu sarılar.

Ah dostlar ah,
Küçükken de böyleydim ben
Ayağıma artık gelmeyen ayakkabılarımı yırta yırta parçalardım.
Kalıbına uyduramadıysam bir şeyi,
İyice berbat ederdim anlayacağınız.
Tek fark,
Küçükken sahip olduklarımı eskitirdim,
Şimdilerde ise ati eskitiyorum mazilerin hatrına.
Misal bazılarınız bu paragrafı da kalıbına uyduramayıp berbat ettiğimi düşünecek,
Haklıdırlar da belki,
Yahut kim bilir belki de Ankaralılardır.
Aklıma gelmişken söyleyim,
Belki de Ankara dostlarım,
Ciddi ciddi birilerinin memleketidir.

Neyse ne diyorduk?
Beyaz çikolata?
Yok be,
Küçükken diyorduk.
Küçükken de böyleydim ben,
Canım bir şeyi çekti mi yutkunurdum bir kaç kez,
Yemiş kadar olurdum.
Şimdilerde ise bir yerlere yazıyorum yaşayamadıklarımı,
Yaşamış kadar oluyorum.
Hem hayat dediğin nedir ki?
Bir tebessüm ettirse yeter bana.
Peki,
Hayallerle de tebessüm edemez mi insan?
Eğer öyle ise bu rüyalarımdaki kahkahalar niye?
Sahiden de dedikleri gibi hayaT ile hayaL arasındaki duvar TLmi?
Peki öyle ise hangi karşılaştırma karşılar üç tl olan doların harflerini?

Off
Yine dağıldı be konu.
Ben de dağıldım biraz.
Arka fonda Kıvırcık Ali çalarken kim dağılmaz ki zaten?
Siz de dağılın zaman zaman.
Sigara ile değil ama,
İzin verin bir kaç nota olsun sinenizin vurgunu,
İzmarit dumanları değil.

En iyisi ati eskitilsin diye yazılmış bu yazıyı burada bitirelim ve böylece koyalım maziye.
Atiye geçmiş olsun,
Maziye geçmiş olsun bu yazı.
Sana da geçmiş olsun sevgili okur,
Yoksa nasıl eskir mazinin yaşanmışlıkları,
Sevdalar ve yazılmışlıkları.
Nasıl geçer silinmişliklerin, baharı, kışı, yazı.
Bir hastalık nasıl geçer yoksa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder